- Kategori: Söyleşiler
- 01 May 1991 tarihinde yayınlandı.
Sırtında küfesiyle Saraçlar’ın Akgün (Mayrıvan) mahallesine yürüyerek gidip gelen 82’lik delikanlı AKİF DİNÇER’le (Yumurtacı Akif) eskilerden söze başlayıp konuşuyoruz. Geçmişte ve günümüzdeki yumurtadan söz ediyoruz.
ÖZTÜRK – Yumurtacılığa kaç yaşında başladınız?
DİNÇER – 15 yaşımdan beri 67 yıldır bu işi yaparım. Rasim Tüccar’ın yanında başladım. O ölünceye kadar beraber sürdürdük.
ÖZTÜRK – Rasim TÜCCAR, okuma yazma bilmezdi değil mi? Ya siz?
DİNÇER – Tüccar rakamları bilirdi, yazamazdı. Defteri hanımı Kevser tutardı. Ben askerde okuma yazma öğrendim.
ÖZTÜRK – Askerlik nerede?
DİNÇER – Ankara’da Muhafız Bölüğü’nde askerlik yaptım. Okuma yazmayı da orada öğrendim. İsmet İNÖNÜ, arazi üzerinde bize ziyafet çekti. İki yıl Atatürk’ün muhafızlığını yaptım.
ÖZTÜRK – Askerden sonra ne yaptınız?
DİNÇER – Köye geldim. Yumurtacılık işlerine yine başladım. O gün bu gündür çift çubuk işleri de devam ediyor. Aslında karın doyurmazdı bu işler. Fakirlik içindeydik, ayaklarımız yalınayak gezerdik. 1938’de Karabük’e gittim. O zaman sigorta yoktu. Atatürk’ün ölümünde orada idim. İşe giderken Atatürk’ün ölümünü bize söylediler. Almanlar ağladı. Türkiye gitti dediler. Fabrika çılgına döndü, çok ağlamıştık.
ÖZTÜRK – Niçin üzüldünüz?
DİNÇER – Cumhuriyeti ilan eden kim? Memleketi kurtaran bir adamı dış kuvvetler takdir ederse biz nasıl takdir etmeyeceğiz? O olmasaydı zaten Türkiye gitmişti. Gençlere tavsiyem; ben cahildim, muhafızlığını yaptım. Atatürk’ü tanıdım. Gençler mutlaka O’nu tanıyıp anlamalılar.
ÖZTÜRK – Karabük’te ne kadar çalıştınız?
DİNÇER – İki yıl çalıştım. 1938’de gittim, 1940’da geldim. 60 kuruş yevmiye ile çalıştım. Köye 5 kuruş gönderemedim. Dört kuruşla da köye döndüm.
ÖZTÜRK – Yine yumurtaya dönelim. Kimler toplardı? Yumurta nereye giderdi?
DİNÇER – Rasim TÜCCAR (KARA), Abdullah KOKSAL, İbrahim Efendi (ÇINAR), Didi’de Kantarcı’nın oğlu, Şükrü Efendi’nin Mehmet (KARAHAN) ve son zamanlarda da Kazım Ağa (KARAHAN) benim aklıma gelen başlıca yumurta tüccarıydılar. Toplanan yumurtalar İnebolu’ya, oradan da Avrupa’ya giderdi. Sonraları Rasim Tüccar, doğrudan İstanbul’a göndermeye başladı. Biz Rasim Tüccar’la haftada yani cuma günleri 25-30 bin yumurta toplardık. Cuma günü çarşıya gelen yumurta ise Paşalı ve Karacakaya köylerinden gelirdi. Yumurtanın ocaklarıydı bu köyler. Köylerde yumurta kırcılarımız vardı. Onlar yumurtayı köylülerden toplayıp bize getirirdi. Rasim’in kırcıları zamanla merkezde sayılı esnaflardan oldular (Hüseyin ÜN, Esat ÜN, Ahmet ÖZDEMİR). Daha çok yumurta Akçay boyu köylerden gelirdi.
ÖZTÜRK – Şimdi Cuma pazarına kaç yumurta geliyor?
DİNÇER– Artık 2-3 bin yumurta. Önceden yumurta Çatalzeytin dışına İstanbul’a, hatta Avrupa’ya giderdi. Önceden çarşıda oturanlar yumurta almazdı, tavuk beslerdi. Şimdi buraya yetmediği için dışarıdan çiftlik yumurtası geliyor. Önceden Çatalzeytin esnafları köylüden aldığı yumurtaları toptan satardı. Şimdi tüccardan toptan aldığı çiftlik yumurtasını parekende satıyor. Eskiden esnafların çoğu yumurtacılık yapardı, zahirecilik yapardı. Karayolu yoktu. Bir kısım esnafın da deniz motoru vardı, yük ve eşya taşımacılığı yani motorculuk yaparlardı. Karma bir esnaflıktı. Daha eskilere gidersek fırıncı esnafı da ekmekten sonra yemek satardı. Sabahları kavurmadan pide, öğle zamanı güveç.
ÖZTÜRK – Aklıma iki soru takıldı. Birincisi Avrupa’ya giden yumurtalar nasıl sevkedilirdi? Yumurta piyasasını kim belirledi? Benim PTT’de çalıştığım yıllar (1976-1979) Rasim Tüccar’a telgraflar gelirdi, perşembeden. Yumurta yerine “köylü tazeler” ifadesi kullanılırdı, fiat bildirilirdi.
DİNÇER – Tabut dediğimiz yumurta sandıkları İnebolu’dan gelirdi. Ayrıca balyalarla talaş gelirdi. Yarım tabutlara 720, bütünlere 1440 yumurta koyardık. Ben iki günde tek başıma 30 bin yumurtayı tabutlardım. Yumurtaları vapurla gönderirdik. Bir günde 180 sandığı vapura verdiğimi bilirim. İnebolu’ya motorla yumurta gönderirdik. Yumurta piyasasını Rasim kurardı. Diğer yumurta tüccarları arasında rekabet bazen olurdu.
ÖZTÜRK– Yumurtaların büyüklük, küçüklüğü piyasayı etkiler miydi?
DİNÇER – Büyüklük, küçüklük piyasayı etkilemezdi. Tabutlara serpiştirirdik. Çatak, Karacakaya yumurtaları büyük olur. Paşalı, Celallar yumurtaları küçük olur.
ÖZTÜRK – Yumurtada tazelik?
DİNÇER – Lamba ile kontrol ederdik. Ben şimdi iyisini kötüsünü bulurum. İçi sallanan yumurta bozulmuştur. Bir kenarına vurduğun zaman çin çin eden yumurta bozuktur. Sağlam yumurtanın çıkardığı ses serttir. Tabi ki bu iş tecrübe işidir. Ben elimle bile anlarım yumurtayı. Mührü bozuk olmayan yumurta tazedir. Yazın yumurtanın tazeliği bir hafta sürer. Serin yerde korumak gerekir. Perde yırtılınca yumurta bozulmaya başlar.
ÖZTÜRK – İlginç bir anınız?
DİNÇER – Bir defasında topladığım yumurtaların üzerinden bir adam atlamak istedi. 50-60 yumurtamı kırdı. Tabi ki parasını aldım. Devrekani’den de yumurta toplamaya gelirlerdi. Yol açılmadan toplanan yumurtalar katırlarla götürülürdü. Bir katıra özel sandıklar içinde 2000 yumurta sarılırdı. Devrekani yumurtası büyük olur. Piyasası ayrıdır. Onun için bizim yumurtalarla karıştırıp satarlardı. Bir keresinde Devrekâni’li Bayram’ın yumurtalarını sergide atlar çiğnedi.
ÖZTÜRK – Yumurta köylerden nasıl gelirdi?
DİNÇER – Eşek sırtında, insan sırtında küfelerle, sepetlerle. Samanlanmış olarak.
ÖZTÜRK – Yumurta işi hep devam etti mi? Geçim sağlayacak düzeyde kârınız oldu mu?
DİNÇER – Hiç ara vermedim. Yumurtacılığa hep devam ettim. Yumurta alıp satmadığım cuma pazarı olmaz. Eskisi gibi kırcılık işi pek devam etmiyor. Ben şimdi yumurtayı parça parça topluyorum. Belli müşterilerim var, onlara veririm. Geçim sağlayacak derecede para kazandım. Herhangi bir yerden emekli değilim. Sabit bir gelirim yok. 8 çocuğum var, hepsi gurbette. Ben onları yumurta alıp satarak büyüttüm, yetiştirdim. Şimdi de onlardan para beklemiyorum. Yumurta alıp satarak harçlığımı çıkarıyorum.
Emin Türkay ÖZTÜRK
1 Mayıs 1991