İlk kez 2008 Mayıs’ında gördüm Doğu Karadeniz’i. Uçakla Bursa’dan gittiğimiz Trabzon’u merkez yaparak, Sarp-Ordu arasını adım adım gezdik 4 gün boyunca.
Kiminde tulumun asil sesi eşlik etti bize, kiminde kemençenin delikanlı çağrısı…
Yaylalarında yeşilin bin bir tonuna merhaba dedik, şirin kasabalarında çay molaları verdik, salaş lokantalarında yöresel lezzetlerle tanıştık…
Hıdırnebi Yaylası’ndaki sabah yürüyüşünde içime dolan oksijeni, Uzungöl’de yağan yağmurun sesini, Ayder’deki mor orman güllerini, Sarp Sınır Kapısı’ndaki düzensizliği, bölgenin ticaret merkezi haline gelen Hopa’da yaşanan Laleli-Aksaray manzaralarını, Trabzon’daki Atatürk Köşkü’nün hüznünü; Ayasoyfa’nın görkemini, Giresun’daki Karadeniz’in tek adasını, Ordu’da yediğimiz balığın tadını… unutmadım.
Doğu Karadeniz kentlerinin kendi yeşil, adı boz tepelerini de unutmadım! Denizi, Karadeniz’i bir tek o tepelerden gördük desem yalan değil!
Ordu’dan gezimizin merkezi Trabzon’a dönerken, Görele’de öğle yemeği molası verdik. Ünlü Görele pidesini tadacağımız yer, her yıl yaptığı Karadeniz gezileri nedeniyle fahri rehberliğimizi üstlenen İsmail Kemankaş’ın, yıllardır uğradığı bir mekandı. Kemankaş, lokantanın bahçesinde pidelerimizin gelmesini beklerken, bahçe duvarını göstererek, “Bir zamanlar denizin dalgaları bu duvarı yalıyordu” demez mi! İnanamadım, üzüldüm, kahroldum!
Sadece deniz değil, Karadeniz’e hançer gibi saplanan sahil yolu bile metrelerce uzaktaydı!
Çatalzeytin Mektubu’nun 30 Nisan 2009 tarihli sayısında “Sahil yolu cinayetine dur diyelim” manşetini görünce Görele’de oturduğumuz o bahçeyi anımsadım.
Düşünsenize, Mermerpark’ta oturuyorsunuz, istediniz ki bir bardak demli çay olsun Karadeniz önünüzde. Ama deniz çok uzak, metrelerce uzak! Bir daha hiç gelmeyecek kadar uzak!..
Gelişmeler üzerine, zaman zaman yaptığım gibi bilgi edinme hakkımı kullanmak istedim. Türkiye’de yol işleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan sorulur, hatta Karadeniz Sahil Yolu’nun Yüce Divan’a götürdüğü Bayındırlık Bakanları bir vardır ya!.. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na sordum, ne yapacaksınız Çatalzeytin’de, diye. Aynen şöyle bir yanıt geldi:
“08. 06. 2009 tarihli bilgi edinme başvurunuz incelenmiştir. Sorduğunuz konuyla Karayolları Genel Müdürlüğü ilgilenmektedir. Karayolları Genel Müdürlüğü 31. 08. 2007 tarihli 26629 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararla Ulaştırma Bakanlığı’na bağlanmıştır. Konuyla ilgili bilgi edinme başvurularını Ulaştırma Bakanlığı’nın resmi web sitesi www.ubak.gov.tr adresine yapabilirsiniz.”
Nasıl yani, ben bu gelişmeyi nasıl atlamışım, diye düşünmeden, hemen döndüm Ulaştırma Bakanlığı’na. Onlara da sordum, Kastamonu sahilinde ne yapacaksınız, diye. Onlar da fazla bekletmeden yanıt verdiler:
“1. Karadeniz sahil yolu projesinin Kurucaşile-Sinop arası halen yatırım programında bulunmamaktadır.
2. Sinop-Türkeli arasında heyelan önleme projesi bulunmaktadır.
3. Kastamonu sahil şeridinde proje çalışmaları sürdürülmektedir.”
Yolların yeni sahibi Ulaştırma Bakanlığı’ndan gelen yanıt tatmin edici değil elbet. Ancak iki önemli veriye ulaşmış durumdayım. Birincisi tepkimizin adresi Bayındırlık değil, Ulaştırma Bakanlığı; ikincisi Çatalzeytin Mektubu sayesinde gelişmelerden tam zamanında haberdar olduk. Şimdi yapmamız gereken, projeye nasıl ortak olabileceğimizin yolunu bulmak!
Deniz zaten küskün bize. Küskünlük ayrılıkla mı sonuçlanacak, yoksa bu müsibet nasihatten iyi mi gelecek bize, barışacak mıyız denizle, göreceğiz. Politikacılarımız başta olmak üzere tüm Çatalzeytinliler birlikte verecek yanıtı.
Yol medeniyettir, evet ama medeniyet dediğin de tek dişi kalmış canavar!