1954 yılı ilkbahar kararnamesine az bir süre farkı ile girememiştim. Kadıköy’de hakimlik stajı yapan arkadaşlarla çok sevinmiştik. Kur’ada güzel bir denizi olan ilçeye atanacağımı nereden bilebilirdim, yazı İstanbul’da geçirecek ve deniz mevsimine hasret kalmayacaktık. Sonbaharda çekilen kur’ada Çatalzeytin Hâkim Yardımcılığına atandım. Önce haritada Çatalzeytin’i bulamadım, PTT iradesine gittim İnebolu yakınında, sahilde yeni ilçe olmuş yerleşim yerini gösterdiler.
Akrabamız Hamdi (Çolakoğlu) ağabey; babası Nuri beyin İnebolu’da ticaretle uğraştıkları sırada muhasebecileri İsmail Beyin halen Çatalzeytin Tekel Memuru olduğunu söyleyerek ona bir mektup yazdı.
İnebolu’dan sonra güzel bir havada, küçük bir motorla Çatalzeytin’e hareket ettik. Yemyeşil süngerle kaplanmış gibi dağları ve nefis deniz manzarasını seyrederek ilk görev yerime gelmiştim. Motor alışılmış bir kolaylıkla kıyıya çekildi, karşılandık, kimseyi tanımıyorum. İsmail Bey ağır başlı son derece mütevazı, iyi bir insan. Benim için Şevket İnce’nin evini kiralamış, her şeyi ayarlamıştı, (uzun zaman sonra Ürgüp Hâkimliklerinin denetimi sırasında, taşınmaz malının kamulaştırılması nedeniyle akli dengesinin kaybederek elinde dilekçe ile devlet dairelerini gezen zavallı bir kadının dilekçesini bana havale eden İsmail Bey Ürgüp Şarap Fabrikası Müdürü olmuştu, görüştük, bize fabrikanın en güzel beyaz şarabını ikram etmişti.)
9.09.1954 tarihinde göreve başladım. İlçe küçük ama tabiat ve denizi son derece güzel, halkı medeni, doğuya atanan arkadaşlarımı düşündükçe kendimi şanslı buluyordum. Ortada henüz kurulmuş bir adliye yoktu. Aynı kararnamede Çatalzeytin’e atanan kıdemli hâkim gelmediğinden İstanbul hâkim adaylığından atanan C.Savcı Yardımcısı Ekrem Barışkan’la adliyeyi kurmak bize düşüyordu. Çarşı içinde, nahiye ya da köy idaresinden kalma köhne ahşap bir bina adliye için ayrılmıştı. Binanın altında dükkanlar ve köfteci vardı. Öğleye doğru bir parmak aralıklı döşeme tahtalarından yükselen kokuya razı olduk ama, dumanlar odalara yayılıyordu ve her zaman yangın çıkma olasılığı vardı. Diğer taraftan Sinop cezaevinde yapılmış, çalışma masalarını oda kapılarından içeriye sokamadık. Yeni bir adliye binası bulmak için araştırmaya başladık, ilçe eşrafından İsmail efendi (Çınar) oturduğu evin orta katını adliyeye tahsis etti. Başka uygun bir yer de yoktu. Binanın birinci katı, askerlik şubesine kiralanmıştı Bina sahibi tüccar İsmail Çınar, partililerle ilgisi olmayan, sakin, dürüst, efendi bir insandı. İlçede başka uygun bir bina olmadığından kendisi üst kata çıkıp evinin orta katını adliyeye vermişti.
Daha birinci haftada bina işinden D.P’lilerle aramız bozuldu.
” Nasıl olurdu, bizim tahsis ettiğimiz bina beğenilmezdi. ” diyorlardı. Tabii onlar da haklıydı, bunca çalışmalardan sonra kasaba merkezine yakın Çelebiler köyünü mahalleye çevirip ilçe nüfusuna katmışlar, uğraşılar sonunda Çatalzeytin bucağını ilçe yapmışlardı. Bundan onur duymalarını, gururlanmalarını normal buluyordum. İktidardaki partinin atamalardaki kayırmacı ve memurlar üzerindeki baskıcı davranış örneklerini gazetelerden takip ediyorduk. Ama bizim de genç, korkusuz, heyecanlı halka hizmet etmekten başka hiç bir şey düşünmeyen kişiliğimiz vardı. Sözünü ettiğim ahşap köy binası bir süre sonra yıkılıp, yerine kargır bir hükümet binası yapıldı Adliye ve Hükümet Daireleri yeni binaya taşındı ve çalışmalarımıza yeni binada devam ettik.
Zor şartlar altında çalışıyorduk, posta İnebolu’dan insan sırtında taşınıyordu,
Kastamonu ve komşu ilçelerle kara yolu bağlantısı bulunmuyordu., deniz yolu ile İnebolu üzerinden ya da haftada bir veya iki defa gelen vapurla dış çevreye (İstanbul’a) açılıyordu. Turkuaz renginden başlayarak giderek lacivert renge bürünen deniz üzerinde vapurun demir attığını görmek bizi mutlu kılıyordu. İlçede lokanta yoktu. Hükümet binasının altında bulunan fırıncı İbrahim efendi, bir çömlekte bizim gibi bekar memurlar için patatesli et yemeği bulundururdu ve bu mönü hiç bir zaman değişmezdi.
Çatalzeytin’de ormandan odun taşıyan kamyonetten başka vasıta yoktu, bugünkü gibi sahil yolu açılıp tabiat varlığı çirkinleştirilmemişti. Daha sonra D.P’ ilçe teşkilatına verilen bir jeep ile ilçede ikinci vasıtayı gördük.
Bir gün hükümet binasının sırasında çarşı içinde bulunan kahvehanenin önünde kaldırıma veya sokağa konulan sandalyede gazete okuyan (sonradan CHP’li olduğunu öğrendiğim ) kişi hakkında ” cadde ve sokağı işgal etmekten ” zabıta memuru tutanak düzenlemiş, kahve sahibine belediye encümenince de para cezası verilmişti. İtiraz üzerine bu usulsüz cezayı kaldırmıştım. O zaman bütün belediye meclisi üyeleri, verilen kararı ” bir nevi görevi yapmaktan men etmek ” olduğu gerekçesi ile toptan istifa ettiler. Kastamonu Valisi endişeli ve telaşla telefonla soruyor:
-“Hâkim Bey Çatalzeytin’de ne oluyor?
-“Hiç bir şey yok, merak etmeyin yeniden seçim yaparız ”
diye cevap veriyorum. Kendilerince hesapları varmış, mahkeme kararını acemice gerekçe yapmışlardı. Bu tip sürtüşmeler zaman zaman sürüyordu.
Bunlar önemli değildi, partili kişiler bu tür hareketlerle üstünlüklerini göstermek istiyorlar, laf kıtlığında asma buduyorlardı. Partililere hoş görünmek aklımın köşesinden geçmiyordu. Biraz daha üzerime gelseler, avukatlık stajına başlarım diyordum. Zaman zaman yersiz şikâyetler eksik olmuyor, İnebolu C.Savcısı ” mesele mahiyetinin tahkiki ” için Çatalzeytin’e geliyor ve Adliyeye uğramadan parti başkanı Hüseyin İnce’nin dükkanına gitmesini yadırgıyordum. (Daha sonra Adliye Müfettişi olduğum zaman kıdemli meslektaşımı teftiş edecektim.)
DP’lilerin asıl unutulmayacak bir hatası ilçeye daha sonra atanan Hâkim Ferhat Oktay hakkında suç isnat etmeleri oldu. Kıdemli hâkim olarak seçimleri idare eden Ferhat Oktay, seçimlerin intizam ve dürüstlük içinde yapılması için titizlik gösteriyor, mümkün olduğu kadar partilileri sandık kurulu başkanlıklarına seçmiyordu. Bu yüzden onu görevinden uzaklaştırmak için zamanın Cumhurbaşkanına, Başbakanına ve Kastamonulu Adalet Bakanlığı Müsteşarına sarhoş olarak, hakaret ettiği iddiasıyla telgraflar çektiler. Ertesi günü yemekten ben ayrıldıktan sonra olayın meydana geldiğini ve çarşı bekçilerinin tanık olduklarını söylemeleri üzerine daireye çağırdım, bekçiler olayı doğrulamadılar ve ifadelerini bir tutanakla tespit ettim. Adliye Müfettişi gelerek kısa bir tahkikat yaptı, Ferhat Bey Görele’ye yetki verilerek ilçeden uzaklaştırıldı ve sonra açığa alındı. Hâkim İnebolu Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı ve beraat etti. Ferhat Oktay, Sinoplu, açık sözlü, zeki, sür’atli intikal sahibi, bilgili bir hâkim arkadaşımızdı. Daha sonra mesleğinde temayüz etmiş bir hâkim olarak görevini devam ettirdi ve Kadıköy Asliye Hukuk Hâkimliğinden emekli oldu.
Orta okul, lise ve üniversitede iken yaz tatillerim Beypazarı Halkevi’nde geçmişti. Kahvehane bilmedik. Halkevinin Kültürel etkinlikler içinde yetiştim ve zengin kitaplığından yararlandım. Siyasi bir faaliyeti olmayan Halkevlerini kapatan D.P. iktidarına bir sempatim olmadığı gibi yaşam boyunca halkevlerini kapatmaları lanetle andım.
Çatalzeytin’den sonra atandığım Çan ilçesinde, 1958 yılı Haziranında göreve başlamıştım. Sıcak, toz toprak içinde yeni yerimden hiç hoşlanmamıştım. Hafta tatillerinde Karabiga veya Çanakkale’ye giderek denize giriyordum. Ordunun ülke yönetimine el koyduğu 27 Mayıs 1960 günü, ilçe Belediye Başkanı ile D.P Başkanı tutuklanmak üzere mevcutlu gönderildi. Sanıkların, Çan’da kömür çıkaran bir limited şirketle yaptıkları sözleşme ile ocaktan çıkarılan kömürlerin nakli işini, üstlendikten sonra, taşıma işini alt taşıcıya vererek aradaki fiyat farkından menfaat sağladıkları iddia ediliyordu. Olay tamamen hukuki nitelikte olduğundan tutuklamadım, sanıkları serbest bırakmıştım. Arkasından askeri kaymakam geldi:
” Hâkim Bey, bunları tutuklamazsanız biz burada nasıl görev yapabiliriz? ” diyordu. Daha sonra C. Savcısı bu olay için takipsizlik kararı verdi, ama onları 15 gün sonra serbest bırakmıştı.
Bir süre sonra, Milli Birlik Komitesi doğu illerimizde toprak reformu yapmak istiyormuş ve biz başarılı hâkimlermişiz, tapulama davalarının sür’atle sonuçlandırılması için hazırlanan 18 kişilik bir hâkim kararnamesi ile 1961 yılı baharında Kelkit Gezici Arazi Kadastro Hâkimliğine atandım. Benim şahsıma bu ilçe düşmüştü. O zaman tapulama davaları birlikte (köyde) görülüyordu. İki tapulama mahkemesine birden bakıyordum ve yedi binden fazla görülmekte olan dava vardı. İnandık, canla başla çalışmaya başladım. Seçim kurulu başkanı olarak seçimleri ve anayasa referandumunu idare ettim. Ancak seçim sırasında savcı ve hakimlerle ilgili CHP’lilerin şikâyetlerden bıkmıştım. Diğer taraftan tapulama mahkemesi ilçe merkezinin dışında kerpiç bir binada faaliyet gösteriyordu. Mahkemenin bitişiğindeki binanın bahçesinde dağ gibi yığılmış yaş gübre kokusundan pencere açamıyorduk .CHP belediye meclisi üyesine ait olan bu yerden gübre yığınını uğraşılarıma rağmen kaldırtamadım. Sonbaharda gübre tarlaya taşındı koku ve sineklerden kurtulduk derken, sözünü ettiğim zatı muhterem bu defa pancar küspesi (melas) yığdı. Bunun üzerine ” Size hizmet etmiyorum ” diyerek ilçeden ayrıldım ve o zamanki Adalet Bakanlığı Müsteşarına istifamı verdimse de kabul etmedi ve beni izinli saydığını söyledi.
Çatalzeytin’li siyasi partililer bunları bilmiyorlar. Şu bir gerçek ki, siyasi partilerdeki insan unsuru her yerde aynı olduğundan değişen bir şey yoktu.
M. Nihat ARYOL