Çatalzeytin’in 50.yaşında yeniden yakılan festival ateşinden sıçrayan ciye, rengarenk bir ışık saçtı bu yaza.
4 yıldır merakla, heyecanla beklediğim Ciye, günlerdir elimde. Kapağını her açtığımda, ilkinde duyduğum mutluluk sarıyor ruhumu.
Böylesi bir coşku doğal değil mi? Öyle sıradan bir eser değil ki Ciye!
Bugüne dek gazetesi oldu Çatalzeytin’in, dergisi, kitabı oldu. Artık ansiklopedisi de var. Ciye: Çatalzeytin Belgeseli…
Ciye Çatalzeytin’le ilgili pek çok bilinmeyeni ortaya çıkardı: Akçay’la Kuğu arasındaki 11 kilometrelik kıyı şeridinde, kara-yolunun gizlediği güzelim Ginolu koylarını, her biri doğal anıt niteliğindeki yaylaları, mağaraları, poyraları, şelaleleri… Örneğin Karagöl Kanyonu gibi bir doğal varsıllığa sahip olduğumuzu kaç kişi biliyordu?
Hava ve deniz fotoğrafları Ginolu’ya tutkumu bir kat daha artırırken, satır aralarında sözü edilen Karadeniz foklarının öyküsü yeni merakım oldu. Denize küsmüş kaptanlardan ya da çocukluğu Ginolu koylarında kulaç atarak geçenlerden fokların öyküsünü geleceğe aktarmalarını bekliyorum.
Ciye’de çok önemsediğim iki bölüm var:
İlki yakın tarihten kesitler sunan siyah beyaz kareler… Örneğin “Cumhuriyetin 11. yılında (1934) Çatalzeytin’in ilk mektebi” ve öğrencileri…
Kişisel albümlerde yer alan fotoğrafların bir yörenin tarihine ışık tutacağı gerçeğini Ciye bir kez daha ortaya koyuyor. Ben Ciye’den sonra hem kendi albümüme hem de babamın, dedemin albümlerine bu gözle de bakmaya karar verdim.
Önemsediğim ikinci bölüm de eğer önlem alınmazsa birer birer yitireceğimiz ahşap evlerimiz. Çatalzeytin’in sivil mimari tarihini oluşturan bu bölümün güçlüklerle hazırlandığını bili-yorum. Yersiz eleştirilere, gereksiz tepkilere iyiki kulak asılmadı da memleketimin nazar boncuğu ahşap evlerimiz, hiç değilse, birer belge niteliğine kavuştu.
Türkiye’nin bir başka yerinde, örneğin Bursa Osmangazi’de ya da Ankara Beypazarı’nda olsaydı, ahşap evler derhal koruma altına alınırdı. Ya sahipleri restorasyonu üstlenir ve konut olarak kullanır ya da yerel yönetimler işe binaları tescil ettirerek başlardı. Kulağının üstüne yatmakta ısrar edenlere, Kastamonu Valiliği’nin Kasım 1999 tarihli genelgesini ve bu genelgeyle kaymakamlıklara verilen talimatı anımsatmak isterim: “Siz de bir iki konak alarak restore ettiriniz.
İlçelerinizdeki vatandaşları da bu yola sevk ediniz. Daha sonra restore edilen bu konakları sosyal etkinlik ve turizm amaçlı kullanınız!”
Çatalzeytin’in 41 köyü tüm mahalleleriyle ilk kez Ciye’de bir araya geldi. Ciye köyüyle kasabasıyla Çatalzeytin’i bütünleştirdi. Bu anlamda Ciye’nin kapsamlı bir kent monografisi olduğunu söylemek gerek.
Aslında bu tür yayınları Türkiye’de daha çok yerel yönetimler yapar. “Arkasında devlet ödeneği, ücretli personeli, sayısız olanakları vardır.” Ancak ben altında herhangi bir yerel yönetim imzası olan benzer hiçbir yayın görmedim ki içinde “bunca özveri, bunca inanç, bunca çaba” olsun. Tıpkı Harun Ünlü’nün söylediği gibi…
Emek ve omuz verenlere sonsuz teşekkürler sunarken, Ciye’nin başmimarı Emin Türkay Öztürk ve zeytin ağacının dibinde onu yalnız bırakmayan Nadide Öztürk’ü sevgiyle selamlıyorum.