Karadan yol, iz yoktu o zamanlar. Tek direkli ve yelkenli deniz motorlarıyla yük ve yolcu taşınırdı. Kıyıda, denizde sürekli takip ettiğimiz Şahinbahri, Kırlangıç, Savaştepe, Sarıçiçek, Karatepe, Çırçır, Hüdaverdi aklımda kalan deniz motorları. O yıllar 1950’lilerde başlayan ve 1960’lı yıllara kadar süren köylerden şehirlere hızlı göçün zamanıydı.
Karadeniz’in her ufak sahil kentine uğrayıp hem yük hem yolcu taşıyan vapur zamanıydı. Yolcu vapuru Abana’ya uğrar, Bozkurtlular binmezdi. Onlar için İlişi’ye tekrar yanaşırdı. Aynı vapurla yolcu ineğini, eşeğini de getirirdi. Haftada bir gün gelen bu yolcu gemisi ne kadar çok ilgimizi çekerdi. Ülgen, Tırhan, Kadeş, Anafarta, Etrüsk isimlerini unutmamız mümkün değildir.
O zamanlar nahiye devrini yaşayan Çatalzeytin’de petrol lambaları, sisli (teneke) el fenerleri kullanılırdı. Herkes bağ, bahçe yapar, hayvan beslerdi. İneği olmayan ev yok gibiydi. Çarşılının bostan yeri Çayağzı’ydı.
Karadeniz köpürür dalgalarını yola serer. Hızını alamaz çarşıyı ziyaret eder. Dükkanların bodrumlarına kadar inerdi. Sonra geri çekilir. Kıyılarda ve yol kenarlarında kum yığınları oluşturur ve bu kum yığınlarının üzerlerinde bahar ve yaz aylarında mavi mavi çiçekler, al al gelincikler açardı. O zamanlar ilkokulunuza taş merdivenden çıkılırdı. Çatalzeytin, batıda Fahri Efendi’nin (İNCE), doğuda İsmail Efendi’nin (KARAOSMANOĞLU) evinde nihayet bulurdu.
O zamanların havası sanki daha güzeldi, sanki suyu daha tatlıydı. Komşuluklar o kadar güzeldi ki herkes birbirini candan sever, yardımına koşardı. Çarşının ortasında şimdiki çeşmenin yerinde suları göklere yükselen şadırvan, deniz kenarlarında motorları çakan demir halatlı ırgatlar vardı. Akşam olunca kahvehanelerde lüks lambaları yanar, çarşının muhtelif yerlerinde sisli fenerler karanlığı delmeye çalışırlardı. Müezzin Mehmet Efendi minareye çıkar, gür sesiyle ezan okur. Ramazanda annelerimiz, bacılarımız ellerinde fenerlerle camiye gelirlerdi.
Yıl 1953’tü. Haziran ayının son günlerini yaşıyordu Çatalzeytin. Sabahtan hava güzel deniz pırıl pırıldı. Güllüsu’dan gelen acı bir haberle Çatalzeytin bir anda suskunluğa büründü.
Türkeli Kirtozaltı’da esnaflık yapan Tahir Usta, gelini, küçük oğlu Alışan ve yakın akrabaları olan Çatalzeytin’li Mustafa Usta’nın kızı Nafiye ile birlikte sandalla bakla çalısı getiriyorlardı. Güllüsü Kayalıklarını geçerken fırtına çıkıyor, deniz patlıyor, sandal alabora oluyor.
Nafiye 19 yaşında genç ve güzel sahil kızıdır, iyi yüzme bilmektedir. (O zamanlar kadınlar gece denize girerlerdi.) Kendine güvenerek elbiseleriyle denize atlar. Azgın dalgalarla büyük mücadele verir. Tam kıyıya yaklaştığı sırada belindeki peştamalı yüzünü kapatır, kulaç atamaz, boğulur.
O deniz kazasında Tahir Usta, gelini ve Nafiye boğuldular, kurtarılamadılar. Can verdikleri yer Güllüsü oldu.
30 Haziran 1953. Çatalzeytin halkı deniz kıyısında ebedi istiratgaha sevkedilecek bir yolcu Nafiye bekleniyor. Herkes büyük açı içinde. Nafiye’nin cenazesini getiren sandal Akçay burnunda görüldü. Gençliğine doyamayan Nafiye’yi toprağa verdiler, gözyaşlarıyla…
NAFİYE
Dokuz yüz elli üçtü bize kara yıl oldu
Çatalzeytin sahili o gün insanla doldu
Haziranın otuzu geldi güzel NAFİYE
O gün hep bütün gözler sanki sele boğuldu
Çatalzeytin ile Türkeli arası
Güllüsu’yun vardır sivri kayası
Ondokuzunda idi güzel NAFİYE
Gençliğine daha doyamamıştı
Güllüsü Güllüsü kara Güllüsü
Denizin dibi oldu bir kuyu
O gün estin kızdın canları aldın
Karanlık sularda kurdun son pusu
Güllüsu’da rüzgar çok yaman esti
Sandal alabora oldu suya devrildi
Denize döküldü dört can yoldaşı
NAFİYE çok gençti daha selviydi
Güllüsü Güllüsü hain Güllüsü
Denizinin dibi oldu bir kuyu
O gün estin kızdın canları aldı
Karanlık sularda kurdun son pusu
ALIŞAN sandalın üstünde durdu
Babası, yengesi suda kayboldu
NAFİYE yüzerek kıyıya gelmişken
Peştemalı geldi yüzüne vurdu
Güllüsü Güllüsü kara Güllüsü
Peştemalla kurdun hain bir pusu
Genç yüreği aldın hiç acımadın
Kıyıya gelmişken oldun bir kuyu
Çatalzeytin ile Türkeli arası
Çatalzeytinlinin kanar yarası
Ana baba ağlar figan ederler
Yapılamadı NAFİYE’nin düğün kınası
Güllüsü Güllüsü kara Güllüsü
Selvi NAFİYE’ye kurdun son pusu
Gencecik çiçeğe hiç acımadın
Kıyıya gelmişken oldun bir kuyu
Çelik Mehmet İNCE.