Arşivlerde Çatalzeytin’in izini sürüyorum.
Arşiv belgelerinin iki önemli katkısı var araştırmalarımıza: Çatalzeytin tarihine ilişkin yeni bulgulara ulaşıyoruz; bugüne değin -çoğunlukla sözlü kaynaklarla – elde ettiğimiz kimi bilgilerin doğruluğunu teyit ediyoruz.
Osmanlı arşivlerinde yer alan birbiriyle bağlantılı iki belge (1), 1873 yılının (2) Çatalzeytin’ine ilişkin önemli bir bakış açısı sunuyor bizlere.
İlk belge 6 Ocak 1873 tarihli (Rumi 25 Kanun-i evvel 1288-Hicri 6 Zilkade 1289). Altında tam 9 mühür bulunuyor. Belgeyi son derece değerli kılan da mühürlerden birinin Şura-yı Devlet mührü olması.
İkinci belge ise 24 Haziran 1873 (Rumi 12 Haziran 1289) tarihli. İlk belgeden yaklaşık 6 ay sonra yazıldığı anlaşılan belgenin altında herhangi bir mühür, imza ya da paraf bulunmuyor.
Yukarıdan aşağıya (merkezi yönetimden yerel yönetime) doğru gerçekleştiği anlaşılan “resmi yazışma”lara göre, dönemin gümrük dairesi Rüsumat Emaneti’nin (3), Sinop Sancağı’na bağlı Çatalzeytin İskelesi’nde (4) gümrük idaresi kurulmasını istediği, bu istemin Şura-yı Devlet’in (5) Dahiliye Dairesi’nde görüşülerek uygun bulunduğu ve gereği için yerel yöneticilerin görevlendirildiği anlaşılıyor. Başka deyişle, Türkiye’de modern anlamda gümrük idaresinin ortaya çıktığı bir dönemde, Çatalzeytin’de gümrük muhafaza memurluğu kurulduğu görülüyor. Öyle ki merkezi yönetim, Çatalzeytin İskelesi’nden yılda 50 bin kuruştan fazla gelir elde edileceği görüşünde. Gümrük Muhafaza Memuru’nun 350 kuruş maaşıyla “iki nefer kolcu”ya verilecek 100’er kuruş aylığın da bütçe haricinde ödeneceği belirtiliyor.
Bütün bunların ötesinde, söz konusu yazışmalar, Çatalzeytin’in 1873 yılındaki sosyo-ekonomik yönlerini ortaya koyuyor. Buna göre, Sinop Sancağı’na bağlı Çatalzeytin İskelesi, 60 hane ve 90 dükkandan oluşan; cuma günleri pazar kurulan; kereste (6), ceviz, kestane, keten tohumu (7), elma vb. üretiminin ve nakliyatının yapıldığı; zahire ve eşyanın kara ve deniz yoluyla ithal ve ihraç edildiği; nüfus ve ticaretçe ilerleme sağlayan bir yöredir.
Arşivdeki iki belgeden ulaştığımız bulgular son derece önemli…
Tanzimat döneminde Çatalzeytin’in ekonomik anlamda bölgenin önemli merkezlerinden biri olduğunu artık belgelere dayanarak söyleyebiliriz.
Cuma pazarının bir buçuk asırlık geçmişe sahip olduğu bilgisi de bizim için yeni.
140 yıl önce yöre ekonomisine can veren ürünlerin kereste, ceviz, kestane, keten tohumu ve elma olarak sıralanması da ulaştığımız bir başka bilgi.
Benim en çok dikkatimi çeken nokta ise ticaretin deniz yolunun yanı sıra kara yoluyla da (8) yapıldığının belirtiliyor olması.
Bundan sonra yanıt arayacağımız sorulardan biri de herhalde bu olacak!..
(1) Belgelere zaman zaman Osmanlı arşivlerinde çalışmalar yapan ve Bursa’ya ilişkin onlarca eser kaleme alan tarihçi Raif Kaplanoğlu’nun yardımıyla ulaştım. Raif Hoca, belgeleri vermekle kalmadı, Osmanlıca’dan Türkçe’ye çevirisini de yaptı. Kaplanoğlu’na teşekkür ederim.
(2) Bu tarih Osmanlı’da modernleşme çabalarının başladığı Tanzimat döneminin sonlarını işaret ediyor. Bilindiği gibi Tanzimat dönemi, 1839 yılında Gülhane Hattı Hümayunu’nun ilanıyla başlar ve 1876’da II. Abdülhamit’in tahta çıkması ve Meşrutiyet’in ilanıyla sona ermiş kabul edilir.
(3) Çağdaş anlamda gümrük idaresinin temelleri 1859 yılında Rüsumat Emaneti’nin kurulmasıyla atılıyor. 1861 yılında da Rüsumat Emaneti’ne bağlı Gümrük Muhafaza Teşkilatı kuruluyor.
(4) 1873 yılında Çatalzeytin, Kastamonu Vilayeti’nin Sinop Sancağı’na bağlı bir köy olmalıdır.
(5) Şura-yı Devlet, Tanzimat döneminde yasa taşanlarını hazırlayan, idari yargı görevi gören, bir tür ulusal meclis konumunda olan danışma kuruludur. 1868 yılında Sultan Abdülaziz döneminde kurulmuş, 1876’da Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesiyle yargı ile ilgili görevleri son bulmuştur. Bugünkü Danıştay ve Yaıgıtay gibi yüksek yargı kurum-lannın temelleri Şura-yı Devlet ile atılmıştır. Çatalzeytin’e gümrük idaresi kurulması kararının alındığı 1873 yılında Şura-yı Devlet’in başkanı, aynı zamanda sadrazam olan Yusuf Kamil Paşa’dır.
(6) Almanya göçmeni rahmetli Şevket Demirci, 1 Şubat 1993 tarihli mektubunda, “Akçay boyunda salcılık yapıldığı bilinmektedir. Çay boyunca suyun üzerinde biriktirilen ağaçlar Yenicuma’daki su hizannda işleniyor, Ginolu ve Güllüsü limanlarından başta Mısır olmak üzere çeşitli ülkelere kereste gönderiliyordu” diye yazmıştı. Demirci’nin verdiği bilgilere “Çatalzeytin Göç ve Çatalzeytinli” adlı kitabımda yer vermiştim.
(7) Çatalzeytin köylerinde keten üretimi, hasadı ve keten bezi dokunduğu dönemleri babaannem Feride Kaplan’dan dinlemiştim. Söyleşi Çatalzeytin Mektubu’nun Temmuz 1993 tarihli sayısında yayımlanmıştı. Meraklıları yazıyı 2012’de yayımlanan “Zeytin Ağacının Dibi” adlı kitabımda bulabilir. Keten ile ilgili bir başka notum da şöyle: Çatalzeytin İlçe Meclisi, 90’lı yılların başında göçe karşı alınabilecek önlemleri içeren bir rapor hazırlamıştı. Raporda yer alan 7 öneriden biri şöyleydi: Kirazlı köyünde keten ekimi ve işleme projesinin kurularak faaliyete geçirilmesi.
(8) Bugünkü anlamda yolcu taşımacılığının da yapıldığı bir karayolu olmasa da orman içlerinde hayvanların kullanıldığı bir karayolu ulaşımından söz etmek herhalde mümkündür. Nitekim Demirci, yukarıda belirttiğim mektubunda, Taşköprü üzerinden Kastamonu’ya ulaşan malların Ginolu’ya naklinin Akçay boyunca gerçekleştiğini de yazmaktadır. Yine Demirci, 14 Şubat 1993 tarihli bir başka mektubunda da Akçay üzerinde salcılıkla yapılan tomruk naklinin ancak 1937 yılından sonra yerini Amerikan yapısı Ford kamyonlara bıraktığını belirtmektedir.