Dünyayı saran coronavirüs salgını, insanlığı tehdit ediyor. Şimdi şaşkınlık ve çaresizlik içinde insanlar.
Bilimden şaşarak doğayı koruyamayan insanlık böyle felaketlerle hep karşılaşacaktır.
Evet, coronavirüsle ölümle yüz yüzeyiz. Tehlike dalga dalga yayılıyor, yaklaşıyor. Dalından koparılan yapraklar gibi… İnsanlar da yaşamdan tek tek kopuyor, kopacak. Sağlık sınavında işimiz güç. Kaybımızın büyük olmasından korkuyorum.
65 yaşa takılarak 10 gündür evdeyim. Gazete işlerini de evden yürütüyorum. Gazeteleri okuyorum, tv programlarını izliyorum. Toplum olarak çağın belası coronavirüs olayının ciddiyetini henüz anlayamadık.
Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesinden Prof. Yan Lianke “Covit-19’un kaynağını ve nasıl yayıldığını yüksek sesle sorgulayamıyorsak sessizce mırıldanalım, nitekim bunu yapmak da vicdanımızın ve cesaretimizin bir göstergesi…” diyor.
Çin’de ve Türkiye’de yaşanmış iki çarpıcı olaydan söz edeceğim.
Aralık 2019’da Çin’de başlayan ve dünyaya yayılan coronavirüs salgınını ilk defa Wuhan Devlet Hastanesi Doktoru Lee, fark ediyor, yöneticileri uyarıyor. Halkı da bilgilendirmeye başlayınca polis tarafından sorgulanıyor. Halk dostu Dr. Lee, coronavirüs enfeksiyonu ile ölüyor.
Benzer bir olayda Türkiye’de yaşanıyor. Ankara Üniversitesinde Dr. Güle Çınar, sağlık personeline salgının ulaşabileceği boyutu ve korunma önlemlerini anlatıyor. Aynı akıbet… Dr Çınar’a soruşturma açılıyor.
Televizyonda programları izliyorum, sosyal medyayı takip ediyorum. Bilim dışı konuşmalar yapılıyor. Uyarılara kulak verilmiyor. Bela çevremizi sarmış, canımız söz konusu hala sağduyulu olamıyoruz. Gerçekleri söyleyenlere küfürler savuruyoruz. Bilinçsizliğe pes diyorum.
Coronavirüs olayı ile halkın adını öğrendiği yaptığı açıklamalarla güvende duyduğu Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, ”Sorun küresel, mücadele ulusal.” dedi. Benim de sevdiğim güzel bir slogan…
Kriz iyi yönetiliyor mu? Ulusal bir çizgide mi gidiyor?
Coronavirüs, Çin’in Wuhan kentinden İtalya’ya tüm dünyaya sıçradı. Biz ne zaman önlem almaya başladık? Okulları 13 Martta üç hafta tatil ettik. Peşine cafeleri, kahvehaneleri, lokantaları, berberleri, camileri kapattık. Umreye gidişi, gelişi kontrol edemedik. Test uygulamasında geciktik. Böyle bir salgın felaketine hazır olmadığımız görüldü.
“Evde Kal” çağrısı doğru ama yeterli mi? 65 yaş yasaklamasının sosyal ve psikolojik etkisi ne olacak.
Ekonomik kararlar çare olmadı. İnsanlar ne yiyip ne içecek? Hazinede kefen parası olarak adlandırılan yedek akçe bile yok.
Çağımızın belası coronavirüsün gündemdeki yerini almadığını görüyorum. Millet aç ve çaresizken, can derdindeyken Kanal İstanbul İhalesi beni şaşırtıyor. 26 Martta yapılan ihale ile 2020 bütçesinden sadece yollar için 8 milyar lira kaynak ayrıldı.
İşçi, memur, emekli aç ve açık. Mart ayı dert ayı… Coronavirüsle ölümle yüz yüze, ölümle dans ediyoruz.
Akıldan, bilimden uzaklaşıp cahil cesareti ile bir yere varamayız.