Ben Çatalzeytin’de Doğdum. – Öztürk KARAHAN

Kitaplarıyla, kaç kuşağın okuma hevesini hareketlendirmiş usta hikayeci Ömer Seyfettin bir hikayesine;

“Ben Gönen’de doğdum.”diye başlar.

Hemen hemen bütün hikayelerini okuduğum, bazılarını özetle de olsa hala hatırladığım Ömer Seyfettin hikayelerinin içinde, bendeki etkisi hala devam eden, işte bu “başlangıçlı” hikayedir.

“Ben Gönen’de doğdum…”

Bu üç sözcüklü cümle, bana büyü etkisi yaptı sanki.

O tarihte; yolu, suyu, elektriği, ortaokulu olmayan Çatalzeytin’den Türkiye’de yıldız gibi parlayan birçok “ilkler” in yaşama geçirildiği Karabük’e gelmiştim. Ortaokuldaydım.

Ailemden ayrılmak, geldiğim ailenin yakınlık ve sıcaklığı ile beni çok etkilemiyordu.

Ama bir eksiklik vardı.

Ve ben bunun farkına vardım.

İlkokulu bitirene kadar kesintisiz yaşadığım, hiçbir yerle veya hiçbir “şey” le kıyaslama ihtiyacı duymadığım Çatalzeytin’den ayrı olmanın eksikliği.

Denizi, yeşili, insanları ve yaşantısı ile ne kadar özel ve ne kadar güzeldi.

Çocuk yüreğimdeki “bilinçli” Çatalzeytin Sevgisi’nin miladıdır o hikaye.

“Ben Çatalzeytin’de doğdum…” diyebilmenin avantajının sahibiydim.

Hiç görmediğim halde, sırf bu nedenle Gönen’e de özel bir sempatim vardır.

Eğitim sürecinde, büyük bir hasretle beklediğimiz, yaz tatillerini, bizden birkaç yıl önde olan (sınıf veya okul olarak) ve içtenlikle “ağabey” saydığımız büyüklerimizin düzenlediği, Çatalzeytin’i ve birbirimizi sevip saydıran programlarla geçirdik.

Biz o yaşlarda; sadece Çatalzeytin’i, Çatalzeytinli’yi ve birbirimizi sevip saymayı değil, o merkezden hareketle Türkiye’yi ve milletimizi sevmeyi de öğrendik özel bir çabaya gerek kalmadan.

Dünya küresinde Türkiye’nin, Türkiye haritasında Çatalzeytin’nin yeri ayrıcalıklı bir konumdaymış gibi gelirdi.

Askerlikten sonra evlenip, memur olarak yedi yıl kaldığım Çatalzeytin 3 çocuğumun da doğum yeri oldu.

Tüm köylerimizi yayan olarak defalarca ziyaret ettim. Tüm nüfusumuzla yüz yüze tanıştım.

Zevkle hizmet ettim.

Kendimi şanslı saydım.

Ayrılalı 40 yıl oldu. Her yıl en az bir defa giderim.

En az bir ay kalırım.

Bir şeyler değişiyor elbet.

Birçokları için “değişiklikler” olumlu görünebilir.

Ama bizim yaşamımızdakiler gibi, Çatalzeytin’i 50-60 yıl öncesiyle hatırlayanlar için, değişimin fiziki yanıyla veya “konforuyla” mutlu olmak kolay değil. Çünkü bunlar her yerde bulunur.

Bizim içimize, o günlerin insan ilişkilerini ve sosyal hayatını özlemle hatırlamanın hüznü çöküyor.

Eğer böyle bir özellik olmasa, 50 yılı aşkın süre önce, Çatalzeytin’in bu ilk “Hakim”i Nihat ARYOL; bunca birikimi, yurt ve insan tanımışlığı ile Çatalzeytin günlerini, bu kadar “sıcak” ve bu kadar detaylı hatırlayabilir miydi?

Ve kaleme almak, anlatmak ihtiyacını hisseder miydi?

Memur, halk, varlıklı-yoksul, büyük-küçük, öğretmen-öğrenci, asker-sivil, akıllı-deli, kadın-erkek bir bütündü Çatalzeytin.

Sevinçte ve tasada candan paylaşmacıydı.

Şartlar zordu. Ama tüm aile dişini tırnağına takar, geçim savaşı verirdi. Eksiğinin fark edilmesini istemezdi. O yüzden “var” olan “yok” olana kimseye hissettirmeden yardımcı olmaya çalışırdı.

Çünkü o zamanın yoksulları “gerçekten onurluydu.”

Karakol işsizdi.

“İmece” kurumlaşmıştı. “Çağrı” değil ihtiyacın fark edilmesi yeterdi.

Karadeniz’in en hırçın dalgalarından, o ağır tekneleri kim nasıl çekip çıkarırdı yoksa.

Bugünkü Merkez Caminin yerindeki ahşap eski caminin yıkımında ve yeni caminin inşasında Çatalzeytin gençlerinin gönüllü emekleri vardır.

Bir Pazar günü kiremitlerin indirilmesiyle başlayan yıkım çalışmasında. Müftümüz A.Kemal SARAN, ben, Nüfus Memuru Mehmet YILMAZER’le başlayan insan zinciri gayretli çalışırken;

Ben müftünün duyacağı şekilde merhum YILMAZER’e:

Mehmet Bey “Çok gayretli çalışıyorsun. Cami yıkılıp aradan çıkıyor sanma. Yenisi ve sağlamı yapılacak.”dediğimde beraberce attığımız kahkahalar gelir aklıma camimizi gördükçe.

Şakanın, espirinin en güzeli yapılırdı Çatalzeytin’de. Yapacak ve anlayacak zeka ve hoşgörüye sahip düzeydeydi insanlar.

Ayakları çıplak, paçaları sıvalı gemicilerin “briç” oynadıklarını görmek şaşırtırdı dışardan gelenleri.

Biz Çatalzeytin’e körü körüne değil, hak ettiği için aşık olduk.

Kim hizmet etmiş, bir tuğla koymuş, bir gönül yapmışsa ona sevgimiz, saygımız oldu, olacak.

Çatalzeytin’i anlatmak kolay değil. Hem kısa hem çok şey anlatabilmek için Tahsin ŞENTÜRK olmak lazım.

Bu konuda en uzun ve kapsamlı hizmeti Emin Türkay ÖZTÜRK verdi, veriyor.

Bir süredir yeni bir hazırlığın içinde olduğunu biliyorum.

Bol fotoğraflı, her yeri ve yönüyle Çatalzeytin’i tanıtacağını tahmin ettiğim bu yayını merakla bekliyorum.

Bir fotoğrafın ne kadar önemli olduğunu merhum Adnan ACAR’ın, “Kutu makine” ile “Zeytinlik”ten çektiği (herhalde) ilk Çatalzeytin manzarasını gördüğüm 55 yıl önceki heyecanımı hatırlıyorum.

Bu defa fotoğrafları, son teknoloji makinalarla çok iyi eğitimli, dünya görmüş, herkesin gördüğündeki görüntüleri yeni göreceğini düşündüğüm Selçuk YILMAZER çekti.

Geçmişteki heyecanım tazelendi. Merakla bekliyorum.

Bu yayın hazır olduğunda ulaşacağı kişilere bir “sevgi mesajı” olmasını dileyelim.

Sevgi olursa gerisi kolay.

Evet!

“Ben Çatalzeytin’de doğdum.”

Çocuklarımda…

İlginizi Çekebilir.

Yazarın Diğer Yazıları Editör