Çatalzeytin’de Yaşamak

Tarihi şanlarla dolu Kastamonumuzun Karadeniz sahilindeki şirin ilçelerinden biridir Çatalzeytin…

Karadenizin kıyıcığında, denize neredeyse dik inen yemyeşil yamacın eteğinde; “Deniz havasıyla, Orman havası harman olmuş/ Nikah kıymış yeşille mavi, Çatalzeytin doğmuş” diye tanımlar ozan Tahsin ŞENTÜRK

Kış aylarında bir kuş yuvası gibi sessiz-sakin-; baharın gelmesiyle doğadaki canlanmaya koşut, hareketli bir yaza merhaba derken, büyük şehirlerin stresli yaşamından bunalıp kendini doğal ortamda dinlenmeye bırakmak isteyenlerin arayıpta bulamadığı bir tatil cennetidir…

Sistemin gurbete savurduğu insanlar; büyük kentlerde yaşam mücadelesi verirken, aynı zamanda doğup büyüdükleri sılalarına da vefalı davranmışlardır. Karadenizin dalgaları ile sahilini okşarken çıkardığı sesini, yaylalarındaki keklik sesiyle harmanlanan kekik kokusunu, böğürtlenin toz konmamışını, dağ çileğini ve poyrasından buz gibi akan kaynak sularından içmeyi hayal ederek yaşamışlar. Yüreklerindeki Çatalzeytin sevdası; tarif edilemez bir özleme dönüşmüş, içlerini yakmış, özünü unutturmamıştır.

Çatalzeytin’in üç kilometre batısında denize hançer gibi uzanan Sürtüven kayaları üzerine yapılmış GİNOLU KALESİ’nin geçmişi milattan önce 4. yüzyıla kadar dayanmasının yanında günümüze de ayakta kalması tarihin Çatalzeytinliler’e bir lütfü olarak görülmeli. Kalenin doğusundaki ve batısındaki koylarda denize girmenin ayrı bir güzelliği var. Kıyı boyunca uzanan kumsal sonrası hemen başlayan ormanda yeşilin her tonunun görmemiz mümkün… Hele kalenin altında gizli mağaralara sandalla girmeniz güzelliğin her çeşidini size yaşatırken, üzerinizde dolaşan martılardan gözünüzü alamazsınız. Tarih ve bozulmamış bir doğal çevrede olmanın mutluluğunu hissedersiniz.

Karadenize 13 km. sahili olan ilçenin yalnız deniz turizmiyle sınırlı olmaması da bir başka özelliğidir. Kuzeyden güneye doğru yükselen dağların üzerinde Batı Karadeniz bölgesinin en büyük yaylasının adıdır KORU… Ağustosun on beşinde kar ile karşılabileceğiniz nadide yerlerden biridir. Yaylanın bol oksijenli -kaliteli- havasını solumak, yayla evlerinde yanan güzinede patates pişirmek, sohbete koyulup fasıla katılmak da ayrı bir heyecandır. Hele bir de sizinle birlikte yaşamı paylaşan evcil olsun olmasın canlıların çıkardığı sesi dinlemekten daha güzel bir şey düşünülebilir mi?

Yaşamanın, beton yığınları arasında olmadığının farkına varmak için yaylalarımız koynunu açmış sîzleri bekliyor. En azından yaz aylarında yaşamın diğer yüzünü göstermek için.

Koru yaylasında; baharın gelmesiyle atlar,inekler, öküzler, kömüşler, eşekler ve onları sahiplenen köpekler sonbaharda kar düşene kadar yaylanın sahibidirler. Kurt sürüsünün hayvanlara saldırmasını önceden sezen köpekler havlayarak tehlikeyi bildirirler. Yaylada gezen tüm hayvanlar toplanır. Öküzler ve kömüşler diğer savunma zafiyeti çeken hayvanları çember içine alırlar. Atlar,eşekler ve inekler korunmaya muhtaçtırlar. Köpekleri geçip; “Dağların gerçek sahibi biziz, siz ağzımıza layıksınız ” diye saldıran kurtlardan böyle korunurlar. Boynuz darbelerinden örselenen kurtlar çareyi geri çekilmede bulur. Hayvanlar kurtulur. Eee… Atalarımız boşuna dememiş “Sürüden ayrılanı kurt kapar.” diye… Bu bizler içinde geçerli değil mi?

Hani derler ya; “Ben artık o topraklara dönmem. Kimsemiz kalmadı. Aradığımızı bulamıyoruz. Benim Çatalzeytin’de ne işim var. Akdeniz, Ege sahilleri daha güzel ve heyecanlı. Bizim oralar ilkel kalmış vs…” Toprağından, ailenden ve Çatalzeytininden koparsan özünü kaybeder, yok olursun. O övündüğün yerlerde, sana sahip çıkacağı bulamazsın… Hayvanların, düşmanlara karşı yaşam savaşı çok şeyi içinde anlatıyor. (Kıssadan hisse alalım.)

Çatalzeytin merkezde bulunan, geçmişi yüz elli yıl evveline dayanan tarihi hamam, Karadeniz mimarisinin tipik örneği taş örtülü ahşap evler, kuzeyden güneye doğru yol bulan taş kaldırımlar ve hiçbir yörede bulunmayan ambar evleri ile müze kent olabilecek ilçemizin kurtuluşunun turizmde olduğu da bir gerçektir.

Paşalı köyündeki Türkmen Pazarı 300-500 yıllık ulu çınar ağaçları ile tarih ve doğa abidesidir. Çınarların vantilatör vazifesi görerek havayı temizleyip ortamı serinletmesini bir başka yerde bulmamız mümkün değildir.

Kavrularak rutubeti alınan fındıktan yapılan fındık şekerimiz, hediyelik ürün konumundadır. İlk kez yiyenlerin de dikkatini çeker, beğenisini kazanır.

Deniz, yayla, kış ve av turizmi için ideal bir yerdir Çatalzeytin. Tanıtım yeterli mi derseniz, pek de yeterli sayılmaz. Kastamonunun Pınarbaşı ve Azdavay yöresi insanları özgün giyimlerini yaşatırken, Çatalzeytin de pek bunu göremeyiz. Yöresel giysimiz kırmızı çubuklu ipek peştamal ile oyalı beyaz bürgüyü bağlananlara tek tük rastlanır oldu. Giyim-kuşamdaki özümüzü de birkaç yıla kadar kaybederiz. Çatalzeytinlilik farkındalığı da görülmez olur.

İstanbul, Ankara ve Bursadaki Kastamonu Günlerinde en çok ilgi çeken standların başında Cide standı geliyor. Cide, sarı yazması ile hem kendini tanıtıp pazarlıyor hem de ekonomik girdi sağlıyor.

İnsanları; hertürlü yeniliğe açık ve ilçesini yüceltmek için çaba içindedir. Dayanışmacı ruhu üst düzeydedir. Ancak ilçemize reva görülenler karşısında duyarlılık derecesi azmidir ne ?

Gelelim 59 yıllık ilçemizin son bir yılda kaybettiklerine: doktor eksikliği sonucunda icap nöbeti ile sağlık hizmeti veren 50 personelli Entegre statüsündeki sağlık kurumumuz, hastalarımızı çevre ilçelere ya da Kastamonu’ya gitmesini engelleyemiyor. Böylece sağlık sorunları ilçemizden göçü hızlandırıyor.

Adliyenin kapanması ile İnebolu yollarında ömür tüketiyor insanlarımız. Adalete erişim sağlıklı olmuyor. Hem zaman kaybı hem ekonomik kayıp da insanların belini büküyor.

Tarihi,coğrafyası ve doğal güzellikleriyle Karadeniz sahilinde bir inci olan ilçemizin daha fazla göç vermesini önlemek için bizlere düşen görevin bilincinde olmalıyız. Daha uzun süre zamanımızı köylerimizde geçirirken yerleşim yeri adresimizi (ikametgahımızı) ilçemize almalıyız. Son yıllarda gerek ilçe merkezinde gerekse köylerimizde yapmış olduğumuz binalar onar günlük bayram tatillerinde dolmamalı. Çatalzeytin, her türlü değeriyle yaşamaya ve yaşatılmaya layıktır. Bize düşen görev de budur.

İlginizi Çekebilir.

Yazarın Diğer Yazıları Ergun Usta